
FÜTÜRİSTİK BİR HENRY JAMES UYARLAMASI “THE BEAST”
Sinema Yazarı/Film Eleştirmeni EFE TEKSOY; bilim kurgu, gerilim ve dram türündeki “THE BEAST” adlı filmi, Amerika’nın Los Angeles merkezli internet Gazetesi @alaturkaonline için kaleme aldı.

POSTMODERN BİR ANLATI
Fransız film yapımcısı Bertrand Bonello‘nun yönettiği The Beast (La Bête), Amerikalı yazar Henry James’in klasik romanı The Beast in the Jungle’ın ‘’Gevşek (loosely)’’ uyarlamasıdır. Başrolünü BAFTA adayı ünlü Fransız aktris Léa Seydoux’un üstlendiği yapım, dünya prömiyerini 3 Eylül 2023’te 80. Venedik Uluslararası Film Festivali‘nde resmi yarışmanın bir parçası olarak yaptı. Filmin bilim kurgu türüyle modernize şekilde yorumlanan hikayesi, izleyiciye (1910, 2014 ve 2044 olmak üzere) üç farklı dönemi işleyen bir melodram sunuyor.
VAROLUŞ SORUNSALI
Fütüristik ve Postmodern bir anlatıyla karşılaştığımız film, bizleri 1910 Büyük Paris Sel Felaketi’nde Seine Nehri’nin taştığı ve şehrin bazı kısımlarını sular altında bıraktığı Belle-époque Paris’i ile de baş başa bırakıyor. Bununla birlikte bilim kurgu teması altında, ‘’Gerçekliğin Doğasını Arayış’’ ve ‘’Varoluş Sorunsalı’’ gibi felsefi meselelere değindiğini görüyoruz. Böylece karşımıza, çağımız tekno-bilimsel ilerleyişi nedeniyle gerçeklik anlayışımızın temel varsayımlarını tahrip eden ‘’Biyo-Teknolojik Cesur Yeni Dünya’’ türünde bir yakın gelecek ile karşılaşıyoruz.
KARANLIK GELECEK TASVİRİ
Filmdeki yapay zeka tarafından ele geçirilen insanların tasvir edildiği bu gelecek, androidler tarafından insanların duyguları nedeniyle işe yaramaz ve karar veremez olarak nitelendirildiği karanlık bir gelecektir. Bu da karşımıza, yapısalcı ve postmodernist olarak Fransız filozof Michel Foucault’nun disiplin rejimine ve biyopolitika-biyoiktidar kavramını getiriyor. Güney Koreli filozof ve kültür kuramcısı Byung-Chul Han, Enfokrasi: Dijitalleşme ve Demokrasinin Krizi adlı kitabında ; ‘’Biyopolitika olgusunda disiplin iktidarının hedefi, bedenin kendisidir. Foucault’nun görünüşte oluşumunu fark edemediği enformasyon rejimi, herhangi bir biyopolitikaya dayanmaz. Bedenle ilgilenmez. Psikopolitika aracılığıyla psychenin kontrolünü ele geçirir.‘’ diye belirtir ve modern disiplin rejiminin bir gösteri toplumu değil, bir gözetim toplumu olduğunu aktarır. Böylece, filmde yapay zekanın ele geçirdiği karanlık geleceğin aslında bir gözetim ve kontrol toplumu olduğu görülüyor.

FİLMİN KONUSU
Yapay zekanın dünyadaki işlerin çoğunu ele geçirdiği bir 2044 yılı yakın gelecekte, insanlar androidler tarafından, duyguları nedeniyle işe yaramaz ve karar veremez olarak görülmektedir. Bazı insanlar daha iyi iş bulabilmek için, DNA’larını değiştirme işleminden geçer ve Arındırma Süreci sayesinde, geçmiş yaşamlarına girerek güçlü duygularından kurtulurlar. Gabrielle’de, veri çekirdeklerinin sıcaklığını okuduğu işinde amaçsız hisseden genç kadındır. Daha tatmin edici bir iş bulabilmek için DNA’sını arındırmaya karar verir.
Oyuncu kadrosunda; Léa Seydoux, George MacKay, Guslagie Malanda, Dasha Nekrasova, Martin Scali, Elina Löwensohn, Marta Hoskins, Julia Faure, Kester Lovelace ve Felicien Pinot yer alıyor.

DEHŞET VERİCİ BİR ZAMAN YOLCULUĞU
Düşler ve rüyaların iç içe geçtiği bir metafiziksel zaman yolculuğuna çıktığımız bu filmde, aynı zamanda felsefi bir yolculuğa da çıkmaktayız. Yakın gelecekte tüm kontrolü ele geçiren yapak zeka nedeniyle, geçmiş ve geleceğin birbirine karıştığını görmekteyiz. Akıllara varlık ya da mutlak zekanın bu süreçte, zamanın hangi noktasında yer aldığı sorusu geliyor. Bunun için de düşünce tarihine bakmamız gerekiyor. Felsefe tarihinde Fichte ve Hegel arasında bir geçiş filozofu olarak anılan ve Kant sonrası Alman İdealizminin önde gelen temsilcilerinden ünlü Alman filozof Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling, System of Transcendental Idealism (Transandandal İdealizm Sistemi, 1800) adlı başyapıtında geliştirdiği doğa kavramını “Ben”i hareket noktası alan Fichte’nin felsefesiyle birleştirmeye çalışmış ve Kantçı bir çerçeve içinde bilginin temelini keşfetmeyi amaçlamıştır. Schelling, ‘’Kendinde-geçmişin var olmuş olup olmadığı sorusu, kendinde-şeyin var olup olmadığı sorusu kadar aşkındır. Geçmiş, ancak şimdiyle var olur, yani herkes için herkesin kendi kökensel kısıtlanmışlığı aracılığıyla var olur; bu kısıtlanmışlık kaldırılırsa, olmuş olan her şey olmakta olan her şey gibi başlangıcı ve sonu olmayan tek bir zekanın üretimi olur.’’ diyen filozof, mutlak zekanın olmuş olan ve olacak olan her şey olduğunun söylenmesi gerektiğini belirtir.

MİMARLIK GÖSTERGEBİLİMİ VE MİMARİ ŞİFRE
Filmin mekanı Fransa-Paris olunca, görsel atmosferde öne çıkan mimari göstergeler ve geometrik şifrelerden bahsetmeden olmaz. İtalyan filozof, yazar, ortaçağ uzmanı ve semiyotikçi Umberto Eco, Mimarlık Göstergebilimi kitabında, mimari göstergelerin kavramsal yapısının işlevlerle bağlantılı olmasından yola çıkarak işlevlerin tanımına birçok yenilik geitirir. Eco,‘’Mimar, inşa ettiği yapıların tanıttığı yeni teknolojik öğelerin, o ilkel topluluğu, daha önce kullandığı geleneksel işlevleri yeniden gözden geçirmeye zorlayıp zorlamayacağına bakar.’ Avangardist bir yıkıcılık dürtüsüne kapılan mimar, insanları tamamen başka türlü yaşamaları için zorlamaya karar verir’ der. Filmde gerçekliği adeta (Jean Baudrillard’ın Simülakrlar ve Simülasyon düzeyinde) yeniden yaratan ve Gabrielle karakterini bu gerçekliğin içerisinde yolculuğa çıkartan yapay zeka, karşımıza adeta düşsel mimar olarak çıkıyor. Fakat yarattığı bu gerçekçi rüya evreni, gerçekçi kalıpları bozmuyor ve Paris’in mimari şifrelerine sadık kalıyor. Eco, mimarlığın retorik ve ideolojik beklentileri dönüştürmeye ve yeni bilgi üretmeye eğilimi olduğunu ve bu eğilimin gerçekleşebilmesi için de mimarlığın mevcut şifrelerinden bazılarını koruması gerektiğini belirtir. İtalyan mimar Italo Gamberini, mimarlık için bir “Kurucu Göstergeler Şifresi” önerir. Bu önerideki iç mekan için kullanılan kalıplar (Tabanı belirleyen göstergeler, ilişkilendirici göstergeler ve dış cepheyi sınırlayan göstergeler gibi), mimarlığın aslolan kalıplarıdır. Umberto Eco, “böyle bir şifrelendirmenin somut olarak uygulanması halinde (pek çok değşik yapı için), sunacağı imkanlar, kuşkusuz, daha önceki şifrenin tipolojik-retorik katılığını, donup kalmışlığını aşmayı sağlar” diye ekliyor. Ayrıca Eco; eğer mimarlık, mekanları birbirine eklemleme sanatıysa ve, o zaman bu eklemlenmenin şifrelendirilmesi Öklid’in geometrisinde öngördüğü gibi olabilir. Bu noktada, ilk eklemlenmenin öğeleri mekan birimleri –ya da choremler (mekan)- sonraki eklem öğeleri de stoichea yani klasik geometrinin öğeleri olacağını söyler. Tıpkı filmde mevcut mimari şifreleri koruyarak tamamen gerçekçi bir evren yaratan yapay zekanın yaptığı gibi.
İyi Seyirler Dilerim
EFE TEKSOY
KAYNAKÇA
HAN, Byung-Chul, Enfokrasi: Dijitalleşme ve Demokrasinin Krizi, çev. Mustafa Özdemir, İstanbul: Ketebe Yayınları, 2022
SCHELLING, Friedrich Wilhelm Joseph von, Transandandal İdealizm Sistemi, 1800, çev. Merve Ertene, Ankara: Doğu Batı Yayınları, 2022
ECO. Umberto, Mimarlık Göstergebilimi, Çev. Fatma Erkman Akerson, Daimon Yayınları, 2019
Alaturka sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
📜 Telif Hakkı Uyarısı: Bu içerik Alaturka tarafından hazırlanmış olup, Telif Hakkı ile korunmaktadır. İzinsiz kopyalanması, yeniden yayınlanması ya da alıntılanması yasaktır. İçeriğin paylaşılması durumunda, orijinal kaynak olarak tam URL'ye aktif ve arama motorları tarafından takip edilebilir (dofollow) bir bağlantı verilmesi zorunludur.
Kaynak göstermeyen siteler hakkında Google'a Telif Hakkı İhlali (DMCA) bildirimi yapılacaktır.




